NAMAZ VAKİTLERİ VE TEMKİN HAKKINDA SUÂL VE CEVAPLAR

Teknolojinin vakit hesabına tesiri var mıdır? Namaz vakitlerini hesaplamanın teknoloji ile bağlantısı fazla abartılıyor. Peygamber Efen- dimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) gösterdiği usulle teknoloji imkânları kullanılmaksızın namaz vakitleri biliniyordu. Hazret-i Allah, hikmeti gereği namaz vakitlerini kolay şeylerle kayıtlamıştır. Asr-ı saadette bu vakitler göz ile bulutsuz ve kuru çöl ufuklarında tesbit edil- miştir. Ancak Müslümanların çoğalması ve şehir hayatı insanların vakitleri belirlemesini zorlaştırmıştır. Bunu gören âlimlerimiz ilk devirlerden itibaren bu ilimle meşgul olmuşlardır. Peygamber Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) talîm buyurdukları namaz vakitlerinin, arzın her noktasında tatbîkinin mümkün olması için çalışmışlar ve takvimlerin temeli olan vakit cetvellerini hazırlamışlardır. Müslümanlar için vakit tesbit etme işini kolaylaştırmışlardır. Âlimlerimiz vakitleri hazırlarken dakika dakika milimetrik hesaplamalar söz konusu olduğun- da teknoloji bu hesapları kolaylaştırıp hızlandırmıştır. Teknolojinin devreye girmesiyle rasathanelerde hesaplamalar yapıldı. Bu hesaplamalar sonunda yatsı ve sabah namazı vakitlerinin hesabında kullanılan güneşin irtifası (yükseklik), küresel trigonometrinin de işin içine dâhil edilmesiyle derecelerle ifade edilmeye başlandı. Yapılan hesaplamalarda âlimler, sabah namazı vaktinin girişinin, yani fecrin doğuşunun, gü- neşin ufkun -19 derece altına geldiği an olduğunu hesaplayıp bu açıyı esas aldılar. Vakitlerin usturlap, rubu tahtası gibi aletler kullanarak hesap yöntemi ile belirlemenin yaygın olduğu dönemlerde sabah vakti girişi -19 derece irtifa açısı, yatsı vakti girişi ise -17 derece irtifa açı- sı kabul edilmişti. Bu derecelerle buldukları vakitlere temkin ilave ederek namaz vakitlerini takvimlere yazmışlardır. 1982 yılına kadar Diyanet Takvimi dâhil bütün takvimler bu derecelerle hazırlanırken 1983 yılında Diyanet Takvimi imsak vaktini -18 dereceyi esas alarak hazırlamaya başladı. Müslümanların namaz vakitlerinin sınırlarına çok yaklaşmamaları lazımdır, çünkü namaz- ların vakit girmeden kılınma ve oruçların kazaya kalma tehlikesi vardır. İmsak ve yatsıda- ki astronomik şartların aynı olmayışı, imsak vaktinde karanlığa alışmış bir gözün ilk ışığı tespiti, akşam aydınlığa adapte olmuş bir gözün son ışığı tespitinden daha kolay olması, aynı derecenin hem imsak hem de yatsı için kullanılmasını zorlaştırmaktadır. Bir de imsak vaktinde nem, sis ve sıcaklık değerleri, yatsı vaktindekinden farklıdır. Son olarak imsak ve yatsı vakitlerindeki alacakaranlığın, ufuk hizasında farklı konumlarda oluşması ve böylece farklı yeryüzü şekillerine ait atmosfer tabakalarının ışığı farklı kırması ve farklı konumlardaki irtifaların aynı olmaması, hassasiyetleri arttıran sebepler olarak karşımıza çıkmaktadır. 1958 yılında namaz vakitlerinin yanlış olduğunu yazan bir köşe yazarına, Diyanet İşleri Baş- kanlığınca verilen cevapmeseleye son noktayı koymaktadır: “İmsak vaktine gelince; Yazınızda, ‘gerek İngilizler, gerek Amerikalılar, gerek Fransızlar bu vakti güneşin -18 derece ufkun altında bulunduğu zaman olarak kabul etmişlerdir, diyorsunuz. Acaba Hıristiyan olan bu üç millettin imsak vaktinde hangi ibadetleri var ki imsak vakti için böyle bir dereceyi esas olarak kabul et- sinler. Böyle yapmış olsalar dahi, İslam hey’etşinasları (astronomları) tarafından mezkûr vakit, İslamî kaidelere göre takdir edilmişken bu hususta yabancılara uymak mecburiyeti nereden çıkıyor? İmsak vakti mebde-i fecrin tulu’ ânıdır. Heyetşinâsân-ı sâbıkamız bu anın -19 derece inhitât-ı şemse tevafuk eylediğini kabul etmişlerdir. Demek ki İslam hey’etşinaslarının imsak vakti için kabul ettikleri derece -18 derece değil -19’dur.” diye cevap vermişlerdir. SUAL 5 12

RkJQdWJsaXNoZXIy NTY0MzU=